16 Kasım 2014 Pazar

Amerika'da Kolomb-Öncesi Müslümanlar

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın, Amerika’yı önce Müslümanlar keşfetti, cümlesine kaynaklık eden yazı Dr. Yousef Mroueh’e aitmiş. 1996 yılında yazdığı "Precolumbian Muslims in the Americas" başlıklı bir makale ile bu iddiayı dile getirmiş kendileri. Meslekten bir tarihçi olmakla beraber, Ortaçağ tarihçisi olmamam hasebiyle bu metnin içeriğine dair kapsamlı bir değerlendirme getirebilmem mümkün değil. Yine de önceliği biçim ve usule vererek bir şeyler karalamak mümkün.

Mroueh'nin yazısının 2012'deki tekrar yayını

Esasında makale şeklinde isimlendirilmekten imtina edilmesi gereken bu yazı, biçimsel özellikleri itibariyle bir sosyal bilimler makalesinden ziyade fen bilimlerine ait bir makale izlenimi bırakıyor. Zira çeşitli kaynak ve araştırmalardan toparlanan veriler sıralanmış. Bunun haricinde bir çaba harcanmamış. Oysa sosyal bilimlere dair verilerin, veri kabul edilebilmesi için o verinin belli bir yerde yazılı hale getirilmiş olması yeterli gelmez. Her bir veri çapraz sorgulamaya tabi tutulmalıdır. Tek kaynaktan devşirilen bir veri ikinci bir kaynaktan teyit edilemiyorsa ortaya konan bilginin sıhhati üzerine analiz yapılması icap eder. Mroueh'nin yazısında ise bunların hiçbiri uygulanmamış. 22 adet esere yapılan göndermelerle iddiasına dayanak aramış Mroueh. Çok kısaca yazının yöntem yoksunu olduğunu söyleyebiliriz. İsminin başında dr. kısaltması bulunan Youssef Mroueh'nin hangi alanda phd sahibi olduğunu öğrenemediğim için metodolojik eksikliğini de nereye bağlayacağımı şaşırdım.

Yazının kısacık giriş bölümü oldukça "karanlık ve sisli" olmayı başarabiliyor. Zaten ilk cümlenin analitik bir soru, teoriye dair açıklama ya da konunun temellerine dair bir bilgilendirme yerine kesin bir sonuçtan bahsetmesi sosyal bilimler adabının çok uzağında kaldığını gösteriyor: "Batı Afrika ve ispanya'dan pek çok Müslüman’ın Kolomb'dan beş yüz yıl önce Amerika’ya ulaştığına dair pek çok kanıt bulunmaktadır". Peki, nerede bu kanıtlar? Hemen bu cümlenin peşinden "örneğin" diye başlamış. Konuya böylesi doğrudan bir giriş yaptınız. Tespitinizi (Müslümanlar Kolomb'dan 500 yıl önce Amerika’ya ulaştı) kesin bir dille ifade ettiniz. Bir adım öteye giderek "pek çok" kanıttan bahsettiniz ve artık örnek vereceksiniz. Örneğinizi nasıl seçersiniz? Kaynaklardan elde ettiğiniz kanıtlar arasından en yüksek kesinliğe sahip olduğunu düşündüğünüzü sunmaz mısınız? Peki, Mroueh'nin kanıt ne: Endülüs Emevi hükümdarı Halife iii. Abdurrahman zamanında, Afrikalı Müslüman denizciler, Palos de la Frontera'dan 'karanlık ve sisli okyanus'a açıldılar. Uzunca bir süre sonra pek çok ganimetle beraber 'merak uyandıran garip bir kıtadan' döndüler". Ne kadar açıkça ispatlıyor değil mi? bilmiyorum okuyan ne düşünür ama Mroueh bu muhteşem kanıtına başka bir değerlendirme yazmıyor. Verisinin ifadeleri kendisine Müslümanların Amerika’ya gidip gelmiş olduğunu açıkça belirtiyor olmalı ki hemen peşinden kurduğu cümlede bu kanıtını tartışmaya gerek duymamış. Şöyle diyor: "Müslüman denizcilerin Kolomb ve ardılı olan İspanyol kâşiflerle Yeni Dünya'ya seyahat ettikleri bilinen bir gerçektir [evident]". Sisli ve karanlık bir okyanus'a açılıp bir süre sonra zengin ganimetlerle döndükleri bu garip ve gizemli diyar [land] Amerika olmalıdır zira Amerika’yı keşfe giden Kolomb ve sonrasındaki İspanyollar yanlarına Müslüman denizcileri almışlardır, gibi bir sonuca varmamız gerekiyor sanırım. Bu şu ana kadar alabildiğine hastalıklı bir varsayım. Sanırım ilk etapta okuyucuda, “Müslümanlar becerikli denizcilerdir” ve “İspanyollar, Okyanus’a açılabilmek için onların bilgi ve tecrübelerine muhtaçtılar” önermeleri kabul ettirilmek isteniliyor.
"Eertvelt, Santa Maria" by Andries van Eertvelt - National Maritime Museum. Licensed under Public domain via Wikimedia Commons - http://commons.wikimedia.org/wiki/File:Eertvelt,_Santa_Maria.jpg#mediaviewer/File:Eertvelt,_Santa_Maria.jpg


Giriş’in son paragrafı, Hıristiyanların İspanya’da üstünlüğü ele geçirmelerinden ve ilginç bir şekilde 1550’den önce Güney Amerika’daki İspanyol yerleşimlerinde Müslümanların bulunduğuna dair iki belgeden söz ediliyor. Ama neden? Neden’i açıklamaya dair çabadan yoksunluğa artık vurgu yapmak istemiyorum. Zira bu değerlendirme, yazının kendisinden uzun bir hale gelecek. Batı bölümlemesinin Ortaçağ olarak nitelediği tarihsel döneme ait İslam eserlerinin inşasına benzer bir yapıyla karşı karşıyayız. Rivayetin varlığı, hadisenin gerçekliğinin kanıtı olarak algılanan bu tip eserlerdeki döngüyü kırmak için ilk çabaları sarf eden İbn-i Haldun’un tamamen yok sayıldığı bu tarz tarihçiliğin artık tarihte kalmış olması gerekir. Bu satırlar 1996 yılında Youssef Mroueh tarafından değil de ix.-x. yüzyılda Taberi tarafından kalem alınmış olsa içeriğin doğruluğu değil yazım usulü ve metodoloji kabul edilebilirdi.

“Tarihsel Belgeler” başlıklı ilk bölüm üç kısa kısma ayrılmış. İlk ikisi Müslüman tarihçiler tarafından yazılan iki eserde; Müslüman denizcilerin Atlantik’e [sisli ve karanlık okyanus] açılıp gizemli diyarlardan ganimetlerle dönmelerine göndermeler içeriyor. Üçüncü bölüm ise Kolomb’un, aile ismi aslında bir Arap isminden kökenlenen bir ailenin kızına âşık olması, bunlar tarafından hapsedilmesiyle açılıyor [Bobadilla ismi Ebu Abdilla isminden kökenleniyormuş bu da Sevilla hanedanı Abbadid’den geliyormuş]. Ardından bazı yer isimlerinin aslında Arapça’dan kökenlenmiş olmasıyla devam ediyor. Kolomb’un aşkının Amerika’nın Müslümanlar tarafından keşfiyle nasıl bir ilgisi olduğunu ne ben kurabildim ne de yazar bir açıklama yapma gereği duymuş [Chewbacca Defense]. Kolomb, Bahamalar civarında yerel dilde Guanahani olarak anılan bir adaya ulaşmış. Yazarımıza göre Guanahani kelimesi şöyle türemiş: Hani Arapça bir özel isimmiş, Guana kelimesi de İhvan’dan geliyormuş, yani adanın ismi Hani Kardeşler imiş. Tarihsel verinin kaynaklardan hareketle ortaya konamadığı durumlarda Toponomi ve Lingüistik’ten yararlanmak oldukça yaygın ve geçerli bir yöntemdir. Bunun yanında tarihi saptırmak için kullanılan yöntemlerin de başında gelir. Ama tarihi saptırmak isteyen insanlar bile iddialarını ispatlamak için yer isimlerinin kökenine inerken belli bir silsileyi lingüistik bakımdan inceleyip metodolojik olarak ortaya koyma çabası gösterirler. Eğer bu iş Mroueh’nin yaptığı kadar basit olabilseydi ben de Guanahani’yi şu şekilde açıklayabilirdim. Amerika Kolomb’tan önce denizciliği Çorum yakınında bulunan baraj gölünde öğrenen Çorumlular tarafından keşfedilmiştir. Zira Kolomb Bahamalar yakınında bulunan Guanahani isimli adada konaklamıştır. M.S. 7. yüzyılda Amerika’yı keşfetmek üzere yola çıkan Çorumlu denizciler, gördükleri kara parçasının Amerika olduğunu zannederek yanaşmışlar, umduklarını bulamayan denizcilerden biri “Gı ana hani bu amerika” diyerek tepkisini dile getirmiş ve adanın adı böylece ortaya çıkmış.

Gelelim “Coğrafi Buluşlar” başlığına, bunun birinci kısmında: Şerifü’l-İdrisi’nin Atlantik’e açılan Kuzey Afrikalı denizcilerin Atlantik’in sınırlarını keşfetmek için çıktıkları yolculuğun dördüncü gününde bir adaya ulaşmalarından ve bu adada bir tercümanın kendileriyle Arapça konuşmasından bahsettiğini aktarıyor. Sadece şunu yazmakla yetineceğim: xix. yüzyıl sonunda bir buharlı geminin Liverpool’dan New York’a ulaşması 20 gün sürüyordu. Sonraki kısımlarda da Müslüman denizcilerin Atlantik’e açıldıklarıyla ilgili İslami kaynaklara göndermeler mevcut. Beşinci kısımda ise Kolomb’a eşlik eden gemilerden birinin donatan ve kaptanlarının iki Müslüman kardeş olduğundan bahsediliyor. Yine aynı bölümde Kolomb’un gideceği rotaya dair bilgileri de Müslüman denizci ve coğrafyacılarından aldığına dair ifadeler yer alıyor. Kolomb’un rotayla ilgili ne kadar bilgi sahibi olduğu ve sahip olduğu bilgileri hangi kaynaklardan aldığını bilemiyorum, yazar da iddiasını ispatlayacak bir kaynak göstermiyor. Ancak yazarın denizcilik üzerine en ufak bir bilgisinin dahi olmadığını bu kısımdaki bir parantez sayesinde öğrenebiliyorum. İlgili parantezde Atlantik’i aşmak için 2.400 km. yol kat edilmesi gerektiği belirtilmiş. Denizde kullanılmayan bir ölçü birimini cahillikten başka hangi sebep kullandırır?

Son bölüm “Arapça (İslami) Yazıtlar” başlığını taşıyor. Burada tamamen araştırma eserlere ve yanlış anlamalara dair bir metinle karşı karşıya kalıyoruz. Birinci kısma göre Müslümanlar Kuzey Amerika’ya ulaşmakla kalmamış, Misisipi’den içeri girerek iç bölgelere de ulaşmış hatta kıtaya fil götürmüşler. Aylarca süren bir okyanus yolculuğuna fil götürmek çok mantıklı görünüyor gerçekten! Pre-modern dönem deniz yolculuğunda en büyük problem suydu. Menzili belirleyen ana etken, gemi mürettebatına yetecek suyu taşımaktı. Mürettebat sayısı arttıkça gemide depolanacak su miktarı azalırken su kullanacak şahıs sayısı da artıyordu. Böylesi bir zamanda gemiye fil almak, hayvanı sususluktan öldürmeden açık denizde yol almak büyük bir risk olmuştur.

İkinci kısım, tartışmaları alevlendiren, Küba’daki cami meselesini içeriyor. Pek çok internet sitesinde, Kolomb’un dağ tepesinde bir camiden değil, tepesi camiye (hatta daha ziyade minareye) benzeyen bir dağ gördüğünü yazdığını açıklamışlar. Kolomb’un seyir notlarının orijinaline giderek bu konunun kapatılabileceği çok açık. Sonraki kısımları kısaca geçeceğim zira haklarında benim bilgim olmadığı gibi ilgili yazı da sadece bir takım ikincil eserlerin söylediklerini hiçbir eleştiri yöneltmeden aktarıyor. Kolomb gelmeden önce bölgede zencilerin bulunması, bölgede kullanılan silahların metal bileşiklerinin Arap silahlarına benzemesi, kullanılan mendillerdeki işlemelerin birbirine benzemesi (bu benzerliklerin neyi içerdiği ne yazılı ne de görsel olarak ifade edilmemiş), Kuzey Amerika’da VII.-VIII. yüzyıllardan kalma İslam okullarının bulunması ve taşlara kazılı Kufi sembollerin bulunması (bunlara ait görsel kanıtlar yazıda bulunmamakla birlikte başka bir sitede reprodüksiyonlarını gördüm, ne doğrudur ne de yanlıştır denilebilir cinsten), Kuzey Amerika’da kıta yerlileri tarafından 565 yerleşim yerine Arapça kökenli isimler verilmiş olması gibi iddialar ardı ardına sıralanmış.
Kuzey Amerika'da bulunduğu iddia edilen Arapça semboller.


Son söz olarak, bu kanıtlar(!) ışığında Müslümanlar’ın Amerika’ya ayak basmalarının bininci yıldönümü kutlanmalıymış.

Not: Mroueh'nin ve bu iddiayı tekrarlayan başkalarının yazılarına dair çok daha detaylı ve yetkin bir eleştiriyi şuradan okuyabilirsiniz. Aynı yazıda vii. ve viii. yüzyıllardan kalma olduğu belirtilen yazıtların Barry Fell tarafından ortaya çıkarıldığı, Fell'in Arkeolog olmadığı gibi Arkeolojik belgeyi değerlendirmesinin de tamamen hatalarla dolu olduğu ifade edilmiş.
Not2: Mroueh aynı yazıyı 2012 yılında bir kere daha yayınlamış, bu yazıda içerik aynı kalmakla beraber görsel kullanımı dikkat çekiyor.


29 Eylül 2011 Perşembe

Mevlana'ya Mektup

Hedef olarak Mevlana'ya çok uyumlu, para ödüllü, bir yarışma yapılıyormuş. Üniversite öğrencileri Mevlana'ya mektup yazacaklar, araştırmacılar da Mevlana'yla empati yapıp, mektupları Mevlanaymışçasına değerlendirip, en güzellerinin yazarlarına ödül vereceklermiş. Ben paragöz bir insan olmadığımdan kendi mektubumu buradan yayınlayacağım.


       Selam Mevlana,

Naber? Benden iyilik sağlık. Burada geri dönüş alamadığım için kasıyor biraz. Keşke msn olsaydı. mevlana@cennet.ccc gibi bir adresin olurdu tahminen. Buralar bu aralar biraz karışık. Senin için "ne olursan ol, gel" dedi ama "geldiğin gibi kal" demedi diyorlar. Bilmiyorum çağırırken niyetin neydi.

İyilik, sağlık dedim ama dostun Şems gözaltında yaşamak nasıl bir şey iyi bilir. Cümle memleket ahalisi doğru bildiklerimizi sevmekten ötürü gözaltındayız. Dolayısıyla biraz canımız sıkkın. Neyse ya sen boşver bunları. Dosta özlemin kahrını çekmişsin, hasbihale devam et. Biz başımızın çaresine bakarız.

Sevgili Mevlana, bilmem mutlu olur musun ama buralarda bayağı popülersin. Düşünmeyi, okumayı sevmeyen ne kadar memleketlimiz varsa bir sana bir de Can Yücel'e hayran. Geçenlerde fincan/can kafiyeli bir şeyler karalayıp altına "Hz. Mevlana" yazdım, felaket tuttu. Bunun için kusura bakma. Arada da zam/dam, cam/dam kafiyeli şeyler yazıp altına "Can Baba" yazıyorum ("dam" derken farklı bir şeyi kast ediyorum, sanat oluyor). Ondan da bayağı popülarite sağlıyorum. Genelde de işler böyle yürüyor bu tarafta. Sahtekarları seviyor, baş tacı ediyoruz. Şimdi yiyeceğini bilsem "Eee! Ne demiş Mevlana" diye başlayacağım ama...

Valla Mevlana sana ileri görüşlü filan diyorlar ama hiç de öyle değilsin. Cilt cilt yazmışsın, biz pek sevmiyoruz uzun işleri. Kısacası özet geçeydin ya.

Neyse ya ben bile sıkıldım. Öptüm, kib. 

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Zevk Propagandası

Çekirdek çevrem haricinde kalan tanıdıkların %90'ında beni çok rahatsız eden bir ayrım var. Aslında çekirdek çevremdeki insanlar da bu iki kategoriden birine giriyordur da ne kadar yakınlaşırsanız karşınızdaki insanların kusurlarını o kadar az görüyorsunuz. Kötü zevk sahibi olan tanıdıklar sürekli kendi zevklerinin o kadar da kötü olmadığını ispatlama peşindeler (bana ne kardeşim). İyi zevk sahibi tanıdıklar ise, sanki bu zevkleri doğal olmayan yollarla kazanmış gibiler. Kendilerini zevkleriyle tanımlıyorlar. Zevklerinin yüceliğiyle tafra yapıyorlar. Bahsi geçen zevkler üzerinden kendilerine pay biçiyorlar (beyler o beğendiklerinizin hiçbirini siz üretmiyorsunuz).

Bu iki gruptan kötü zevklere sahip olanlar kesinlikle daha katlanılır. Zevk propagandasına maruz kalacağıma Ayna'nın yeni albümüne maruz kalırım daha iyi.