Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın,
Amerika’yı önce Müslümanlar keşfetti, cümlesine kaynaklık eden yazı Dr. Yousef
Mroueh’e aitmiş. 1996 yılında yazdığı "Precolumbian Muslims in the Americas"
başlıklı bir makale ile bu iddiayı dile getirmiş kendileri. Meslekten bir
tarihçi olmakla beraber, Ortaçağ tarihçisi olmamam hasebiyle bu metnin
içeriğine dair kapsamlı bir değerlendirme getirebilmem mümkün değil. Yine de
önceliği biçim ve usule vererek bir şeyler karalamak mümkün.
Mroueh'nin yazısının 2012'deki tekrar yayını |
Esasında makale şeklinde
isimlendirilmekten imtina edilmesi gereken bu yazı, biçimsel özellikleri
itibariyle bir sosyal bilimler makalesinden ziyade fen bilimlerine ait bir
makale izlenimi bırakıyor. Zira çeşitli kaynak ve araştırmalardan toparlanan
veriler sıralanmış. Bunun haricinde bir çaba harcanmamış. Oysa sosyal bilimlere
dair verilerin, veri kabul edilebilmesi için o verinin belli bir yerde yazılı
hale getirilmiş olması yeterli gelmez. Her bir veri çapraz sorgulamaya tabi
tutulmalıdır. Tek kaynaktan devşirilen bir veri ikinci bir kaynaktan teyit
edilemiyorsa ortaya konan bilginin sıhhati üzerine analiz yapılması icap eder.
Mroueh'nin yazısında ise bunların hiçbiri uygulanmamış. 22 adet esere yapılan
göndermelerle iddiasına dayanak aramış Mroueh. Çok kısaca yazının yöntem
yoksunu olduğunu söyleyebiliriz. İsminin başında dr. kısaltması bulunan Youssef
Mroueh'nin hangi alanda phd sahibi olduğunu öğrenemediğim için metodolojik
eksikliğini de nereye bağlayacağımı şaşırdım.
Yazının kısacık giriş bölümü oldukça "karanlık ve sisli" olmayı başarabiliyor. Zaten ilk cümlenin analitik bir soru,
teoriye dair açıklama ya da konunun temellerine dair bir bilgilendirme yerine kesin
bir sonuçtan bahsetmesi sosyal bilimler adabının çok uzağında kaldığını
gösteriyor: "Batı Afrika ve ispanya'dan pek çok Müslüman’ın Kolomb'dan beş
yüz yıl önce Amerika’ya ulaştığına dair pek çok kanıt bulunmaktadır". Peki,
nerede bu kanıtlar? Hemen bu cümlenin peşinden "örneğin" diye
başlamış. Konuya böylesi doğrudan bir giriş yaptınız. Tespitinizi (Müslümanlar Kolomb'dan
500 yıl önce Amerika’ya ulaştı) kesin bir dille ifade ettiniz. Bir adım öteye
giderek "pek çok" kanıttan bahsettiniz ve artık örnek vereceksiniz. Örneğinizi
nasıl seçersiniz? Kaynaklardan elde ettiğiniz kanıtlar arasından en yüksek
kesinliğe sahip olduğunu düşündüğünüzü sunmaz mısınız? Peki, Mroueh'nin kanıt
ne: Endülüs Emevi hükümdarı Halife iii. Abdurrahman zamanında, Afrikalı Müslüman
denizciler, Palos de la Frontera'dan 'karanlık ve sisli okyanus'a açıldılar. Uzunca
bir süre sonra pek çok ganimetle beraber 'merak uyandıran garip bir kıtadan'
döndüler". Ne kadar açıkça ispatlıyor değil mi? bilmiyorum okuyan ne
düşünür ama Mroueh bu muhteşem kanıtına başka bir değerlendirme yazmıyor. Verisinin
ifadeleri kendisine Müslümanların Amerika’ya gidip gelmiş olduğunu açıkça
belirtiyor olmalı ki hemen peşinden kurduğu cümlede bu kanıtını tartışmaya
gerek duymamış. Şöyle diyor: "Müslüman denizcilerin Kolomb ve ardılı olan İspanyol
kâşiflerle Yeni Dünya'ya seyahat ettikleri bilinen bir gerçektir
[evident]". Sisli ve karanlık bir okyanus'a açılıp bir süre sonra zengin
ganimetlerle döndükleri bu garip ve gizemli diyar [land] Amerika olmalıdır
zira Amerika’yı keşfe giden Kolomb ve sonrasındaki İspanyollar yanlarına
Müslüman denizcileri almışlardır, gibi bir sonuca varmamız gerekiyor sanırım.
Bu şu ana kadar alabildiğine hastalıklı bir varsayım. Sanırım ilk etapta
okuyucuda, “Müslümanlar becerikli denizcilerdir” ve “İspanyollar, Okyanus’a
açılabilmek için onların bilgi ve tecrübelerine muhtaçtılar” önermeleri kabul
ettirilmek isteniliyor.
Giriş’in son paragrafı,
Hıristiyanların İspanya’da üstünlüğü ele geçirmelerinden ve ilginç bir şekilde
1550’den önce Güney Amerika’daki İspanyol yerleşimlerinde Müslümanların
bulunduğuna dair iki belgeden söz ediliyor. Ama neden? Neden’i açıklamaya dair
çabadan yoksunluğa artık vurgu yapmak istemiyorum. Zira bu değerlendirme, yazının
kendisinden uzun bir hale gelecek. Batı bölümlemesinin Ortaçağ olarak
nitelediği tarihsel döneme ait İslam eserlerinin inşasına benzer bir yapıyla
karşı karşıyayız. Rivayetin varlığı, hadisenin gerçekliğinin kanıtı olarak
algılanan bu tip eserlerdeki döngüyü kırmak için ilk çabaları sarf eden İbn-i
Haldun’un tamamen yok sayıldığı bu tarz tarihçiliğin artık tarihte kalmış
olması gerekir. Bu satırlar 1996 yılında Youssef Mroueh tarafından değil de
ix.-x. yüzyılda Taberi tarafından kalem alınmış olsa içeriğin doğruluğu değil
yazım usulü ve metodoloji kabul edilebilirdi.
“Tarihsel Belgeler” başlıklı ilk
bölüm üç kısa kısma ayrılmış. İlk ikisi Müslüman tarihçiler tarafından yazılan
iki eserde; Müslüman denizcilerin Atlantik’e [sisli ve karanlık okyanus] açılıp
gizemli diyarlardan ganimetlerle dönmelerine göndermeler içeriyor. Üçüncü bölüm
ise Kolomb’un, aile ismi aslında bir Arap isminden kökenlenen bir ailenin
kızına âşık olması, bunlar tarafından hapsedilmesiyle açılıyor [Bobadilla ismi
Ebu Abdilla isminden kökenleniyormuş bu da Sevilla hanedanı Abbadid’den
geliyormuş]. Ardından bazı yer isimlerinin aslında Arapça’dan kökenlenmiş
olmasıyla devam ediyor. Kolomb’un aşkının Amerika’nın Müslümanlar tarafından
keşfiyle nasıl bir ilgisi olduğunu ne ben kurabildim ne de yazar bir açıklama
yapma gereği duymuş [Chewbacca Defense]. Kolomb, Bahamalar civarında yerel
dilde Guanahani olarak anılan bir adaya ulaşmış. Yazarımıza göre Guanahani
kelimesi şöyle türemiş: Hani Arapça bir özel isimmiş, Guana kelimesi de İhvan’dan
geliyormuş, yani adanın ismi Hani Kardeşler imiş. Tarihsel verinin kaynaklardan
hareketle ortaya konamadığı durumlarda Toponomi ve Lingüistik’ten yararlanmak
oldukça yaygın ve geçerli bir yöntemdir. Bunun yanında tarihi saptırmak için
kullanılan yöntemlerin de başında gelir. Ama tarihi saptırmak isteyen insanlar
bile iddialarını ispatlamak için yer isimlerinin kökenine inerken belli bir
silsileyi lingüistik bakımdan inceleyip metodolojik olarak ortaya koyma çabası
gösterirler. Eğer bu iş Mroueh’nin yaptığı kadar basit olabilseydi ben de
Guanahani’yi şu şekilde açıklayabilirdim. Amerika Kolomb’tan önce denizciliği
Çorum yakınında bulunan baraj gölünde öğrenen Çorumlular tarafından
keşfedilmiştir. Zira Kolomb Bahamalar yakınında bulunan Guanahani isimli adada
konaklamıştır. M.S. 7. yüzyılda Amerika’yı keşfetmek üzere yola çıkan Çorumlu
denizciler, gördükleri kara parçasının Amerika olduğunu zannederek yanaşmışlar,
umduklarını bulamayan denizcilerden biri “Gı ana hani bu amerika” diyerek tepkisini dile
getirmiş ve adanın adı böylece ortaya çıkmış.
Gelelim “Coğrafi Buluşlar”
başlığına, bunun birinci kısmında: Şerifü’l-İdrisi’nin Atlantik’e açılan Kuzey
Afrikalı denizcilerin Atlantik’in sınırlarını keşfetmek için çıktıkları yolculuğun
dördüncü gününde bir adaya ulaşmalarından ve bu adada bir tercümanın
kendileriyle Arapça konuşmasından bahsettiğini aktarıyor. Sadece şunu yazmakla
yetineceğim: xix. yüzyıl sonunda bir buharlı geminin Liverpool’dan New York’a
ulaşması 20 gün sürüyordu. Sonraki kısımlarda da Müslüman denizcilerin Atlantik’e
açıldıklarıyla ilgili İslami kaynaklara göndermeler mevcut. Beşinci kısımda ise
Kolomb’a eşlik eden gemilerden birinin donatan ve kaptanlarının iki Müslüman
kardeş olduğundan bahsediliyor. Yine aynı bölümde Kolomb’un gideceği rotaya dair
bilgileri de Müslüman denizci ve coğrafyacılarından aldığına dair ifadeler yer alıyor.
Kolomb’un rotayla ilgili ne kadar bilgi sahibi olduğu ve sahip olduğu bilgileri
hangi kaynaklardan aldığını bilemiyorum, yazar da iddiasını ispatlayacak bir kaynak göstermiyor. Ancak yazarın denizcilik üzerine en
ufak bir bilgisinin dahi olmadığını bu kısımdaki bir parantez sayesinde
öğrenebiliyorum. İlgili parantezde Atlantik’i aşmak için 2.400 km. yol kat
edilmesi gerektiği belirtilmiş. Denizde kullanılmayan bir ölçü birimini
cahillikten başka hangi sebep kullandırır?
Son bölüm “Arapça (İslami)
Yazıtlar” başlığını taşıyor. Burada tamamen araştırma eserlere ve yanlış
anlamalara dair bir metinle karşı karşıya kalıyoruz. Birinci kısma göre
Müslümanlar Kuzey Amerika’ya ulaşmakla kalmamış, Misisipi’den içeri girerek iç
bölgelere de ulaşmış hatta kıtaya fil götürmüşler. Aylarca süren bir okyanus
yolculuğuna fil götürmek çok mantıklı görünüyor gerçekten! Pre-modern dönem
deniz yolculuğunda en büyük problem suydu. Menzili belirleyen ana etken, gemi mürettebatına
yetecek suyu taşımaktı. Mürettebat sayısı arttıkça gemide depolanacak su
miktarı azalırken su kullanacak şahıs sayısı da artıyordu. Böylesi bir zamanda gemiye fil almak, hayvanı sususluktan öldürmeden açık denizde yol almak büyük bir risk olmuştur.
İkinci kısım,
tartışmaları alevlendiren, Küba’daki cami meselesini içeriyor. Pek çok internet
sitesinde, Kolomb’un dağ tepesinde bir camiden değil, tepesi camiye (hatta daha
ziyade minareye) benzeyen bir dağ gördüğünü yazdığını açıklamışlar. Kolomb’un
seyir notlarının orijinaline giderek bu konunun kapatılabileceği çok açık.
Sonraki kısımları kısaca geçeceğim zira haklarında benim bilgim olmadığı gibi
ilgili yazı da sadece bir takım ikincil eserlerin söylediklerini hiçbir
eleştiri yöneltmeden aktarıyor. Kolomb gelmeden önce bölgede zencilerin
bulunması, bölgede kullanılan silahların metal bileşiklerinin Arap silahlarına
benzemesi, kullanılan mendillerdeki işlemelerin birbirine benzemesi (bu
benzerliklerin neyi içerdiği ne yazılı ne de görsel olarak ifade edilmemiş),
Kuzey Amerika’da VII.-VIII. yüzyıllardan kalma İslam okullarının bulunması ve
taşlara kazılı Kufi sembollerin bulunması (bunlara ait görsel kanıtlar yazıda
bulunmamakla birlikte başka bir sitede reprodüksiyonlarını gördüm, ne doğrudur
ne de yanlıştır denilebilir cinsten), Kuzey Amerika’da kıta yerlileri
tarafından 565 yerleşim yerine Arapça kökenli isimler verilmiş olması gibi
iddialar ardı ardına sıralanmış.
Kuzey Amerika'da bulunduğu iddia edilen Arapça semboller. |
Son söz olarak, bu kanıtlar(!)
ışığında Müslümanlar’ın Amerika’ya ayak basmalarının bininci yıldönümü
kutlanmalıymış.
Not: Mroueh'nin ve bu iddiayı tekrarlayan başkalarının yazılarına dair çok daha detaylı ve yetkin bir eleştiriyi şuradan okuyabilirsiniz. Aynı yazıda vii. ve viii. yüzyıllardan kalma olduğu belirtilen yazıtların Barry Fell tarafından ortaya çıkarıldığı, Fell'in Arkeolog olmadığı gibi Arkeolojik belgeyi değerlendirmesinin de tamamen hatalarla dolu olduğu ifade edilmiş.
Not2: Mroueh aynı yazıyı 2012 yılında bir kere daha yayınlamış, bu yazıda içerik aynı kalmakla beraber görsel kullanımı dikkat çekiyor.