29 Eylül 2011 Perşembe

Mevlana'ya Mektup

Hedef olarak Mevlana'ya çok uyumlu, para ödüllü, bir yarışma yapılıyormuş. Üniversite öğrencileri Mevlana'ya mektup yazacaklar, araştırmacılar da Mevlana'yla empati yapıp, mektupları Mevlanaymışçasına değerlendirip, en güzellerinin yazarlarına ödül vereceklermiş. Ben paragöz bir insan olmadığımdan kendi mektubumu buradan yayınlayacağım.


       Selam Mevlana,

Naber? Benden iyilik sağlık. Burada geri dönüş alamadığım için kasıyor biraz. Keşke msn olsaydı. mevlana@cennet.ccc gibi bir adresin olurdu tahminen. Buralar bu aralar biraz karışık. Senin için "ne olursan ol, gel" dedi ama "geldiğin gibi kal" demedi diyorlar. Bilmiyorum çağırırken niyetin neydi.

İyilik, sağlık dedim ama dostun Şems gözaltında yaşamak nasıl bir şey iyi bilir. Cümle memleket ahalisi doğru bildiklerimizi sevmekten ötürü gözaltındayız. Dolayısıyla biraz canımız sıkkın. Neyse ya sen boşver bunları. Dosta özlemin kahrını çekmişsin, hasbihale devam et. Biz başımızın çaresine bakarız.

Sevgili Mevlana, bilmem mutlu olur musun ama buralarda bayağı popülersin. Düşünmeyi, okumayı sevmeyen ne kadar memleketlimiz varsa bir sana bir de Can Yücel'e hayran. Geçenlerde fincan/can kafiyeli bir şeyler karalayıp altına "Hz. Mevlana" yazdım, felaket tuttu. Bunun için kusura bakma. Arada da zam/dam, cam/dam kafiyeli şeyler yazıp altına "Can Baba" yazıyorum ("dam" derken farklı bir şeyi kast ediyorum, sanat oluyor). Ondan da bayağı popülarite sağlıyorum. Genelde de işler böyle yürüyor bu tarafta. Sahtekarları seviyor, baş tacı ediyoruz. Şimdi yiyeceğini bilsem "Eee! Ne demiş Mevlana" diye başlayacağım ama...

Valla Mevlana sana ileri görüşlü filan diyorlar ama hiç de öyle değilsin. Cilt cilt yazmışsın, biz pek sevmiyoruz uzun işleri. Kısacası özet geçeydin ya.

Neyse ya ben bile sıkıldım. Öptüm, kib. 

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Zevk Propagandası

Çekirdek çevrem haricinde kalan tanıdıkların %90'ında beni çok rahatsız eden bir ayrım var. Aslında çekirdek çevremdeki insanlar da bu iki kategoriden birine giriyordur da ne kadar yakınlaşırsanız karşınızdaki insanların kusurlarını o kadar az görüyorsunuz. Kötü zevk sahibi olan tanıdıklar sürekli kendi zevklerinin o kadar da kötü olmadığını ispatlama peşindeler (bana ne kardeşim). İyi zevk sahibi tanıdıklar ise, sanki bu zevkleri doğal olmayan yollarla kazanmış gibiler. Kendilerini zevkleriyle tanımlıyorlar. Zevklerinin yüceliğiyle tafra yapıyorlar. Bahsi geçen zevkler üzerinden kendilerine pay biçiyorlar (beyler o beğendiklerinizin hiçbirini siz üretmiyorsunuz).

Bu iki gruptan kötü zevklere sahip olanlar kesinlikle daha katlanılır. Zevk propagandasına maruz kalacağıma Ayna'nın yeni albümüne maruz kalırım daha iyi. 

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Neden Seri Katiller Oluyorlar?

Google efendi’ye “seri katil” anahtarını girdiğinizde neredeyse tamamı birbirinin kopyası bir sürü bağlantıyla karşılaşabiliyorsunuz. Bunlar arasında en derli toplu olanı www.polisiye.com adresinde ikamet eden sitedir (Türkçe siteler arasında). İngilizce sitelere bakarsanız, oldukça fazla sonuca ulaşabilirsiniz, bunlar arasında ise benim en sevdiğim www.crimelibrary.com ve onun seri katillerle ilgili alt bölümü. Ama ne yazık, bu siteyi Türkiye’de keşfeden ilk şahıs ben değilim. Fikret Topallı siteyi benden çok önce keşfetmiş ve hiç de ahlaki olmayan bir şekilde kullanmış. Sitedeki yoğun emekle, iyi araştırılarak yazılmış yazıları kelimesi kelimesine çevirerek kitaplaştırmış kendileri! Seri Katiller I ve Seri Katiller II başlıklı kitaplarının hiçbir yerinde siteyle ilgili en ufak bir gönderme bulunmuyor. Bu konuyla ilgili daha sonra bir yazı kaleme almayı düşünüyorum.

Seri katiller dünyanın her yerinde ilgi çekerler. Türkiye’de de bu ilgi mevcuttur. İlginin boyutlarını ölçmek mümkün değilse de yönelimi daha ziyade “Neden bizde seri katil çıkmıyor?” sorusuna endekslidir. Gerçekten, neden? Bu yazı bu soruya cevap veremeyecek. Belki bir başka yazıda da insanımızın Mesih’i bekler gibi hasretle, umutla içimizden çıkacak seri katili bekleyişi üzerine bir iki satır karalarım.

Seri katiller üzerine tüm meramımı anlatmaya kalkışırsam bu yazının bir sonu olmayabilir. Bu yüzden şimdilik bir girizgâh yapıp ilerleyen dönemde konunun farklı boyutlarını değişik yazılarda irdeleyeyim. Bu yazıdaki konumuz “Neden seri katil oluyorlar?” sorusuna dair olsun.

Bizlerle aynı türden, aynı metabolizmayı paylaşan bir canlı nasıl oluyor da seri cinayetler işleyebiliyor? Bu insanlar vicdandan münezzeh kalmayı nasıl başarabiliyorlar? Bir seri katili seri katil yapan nedir?

Kişi kendinden bilir işi, işte bu yüzden kendi duygusallığımıza saplanıp, seri katilleri de kendi dürtülerimizle değerlendirmeye çalışırız. Ne var ki seri katilleri tamamen farklı bir düzenek olarak görmeliyiz. Aksi takdirde senin benim gibi bir insanın soğukkanlı cinayetler işlemesine bir açıklama getirebilmemiz mümkün değil. Bizler seri katiller tarafından katledilen insanlara kurban deriz. Bir seri katil asla bu tanımlamayı kullanmaz. Seri katiller kurbanlarını nesneleştirir. Nesneleşmiş bir varlığa yönelik acıma duygusu taşımaz. Bu anlamda hekimlere benzetebiliriz. Mesleğinde yeterince zaman geçiren hekimler hastalarını nesneleştirme eğilimindedirler. Böylece hastayla duygusal bağ kurmadan gerekli prosedürleri gerçekleştirebilir ve gündelik hayatlarına devam edebilirler. Seri katiller, içinde yüce bir amaç barındırmaksızın, sadece kendi arzularını tatmin etmek amacıyla nesneleştirme işini eylerler. Bu da doktorları olduğu gibi seri katilleri de vicdanen sorumsuzlaştırır. Sıradan insan normları çerçevesinde vicdan kavramı seri katile yabancıdır. Ancak vicdan mefhumu tamamen ortadan kalkmış değildir. Kurbana yönelik bir vicdan azabı çekilmese bile, eylemin kendisine yönelik vicdan azabı çeken seri katillerin varlığı bilinmektedir.

Seri katiller üzerine kafa patlatan insanların boğuştukları en önemli soruların başında “Bir seri katili seri katil yapan nedir” gelir. Bu sorunun cevabının bulunmasıyla potansiyel seri katillerin bu potansiyelinin ortaya çıkmasının önlenebileceği düşüncesi hâkimdir. Seri cinayetler işlemeyi bir hastalık olarak görürsek, bu hastalığın erken teşhisine yönelik bir çabadan söz edebiliriz. Bu çaba çok farklı disiplinler tarafından ortaya konulmuştur. Şu ana kadar kesin bir sonuca ulaşılamasa da pek çok farklı disiplinden araştırmacılar hepsinde doğruluk payı olan pek çok farklı teori atmışlardır ortaya. İlk denemeler 1960’lar sonrası seri katil cinayetlerinin* artışıyla beraber FBI’nın ilgili birimleri tarafından yakalanan seri katiller üzerine yapılan araştırmalarla gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmalarda seri katillerin ortak özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. En temelde, psikanaliz yüzyılında yaşıyor olmanın da etkisiyle, seri katillerin çocukluklarına inilmiştir. Tespit edilen üç kesişme noktası, Türkiye’de de bir dönem çok satan kitaplar arasına giren A’dan Z’ye Seri Katiller Ansiklopedisi’nde “Üç Temel Davranış” olarak başlıklandırılmıştır. Çocuklukta; memeli hayvanlara eziyet etmek, altını ıslatmak ve küçük çaplı da olsa kundaklama. Bu üç özellik büyük bir oranla bulunsa da olmazsa olmaz değildir. Bu ilk araştırmalar genelde seri katil vakalarıyla ilgilenen FBI ajanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Aynı araştırmalarda seri katilleri kategorize etme çabası da göze çarpar**. Kategorizasyon daha ziyade seri katilleri yakalama pratiğinde kolaylıklar sağlaması açısından geliştirilmiştir.  Antropologlar da seri katiller üzerine söz söyleyenlerdendir. Onların görüşlerini kabaca tarif etmeye çalışırsak; her insanda, avcı-toplayıcı dönemlerden kalan bir karanlık nokta bulunur. Modern insan çoğu zaman bu karanlık bölgeyle temas etmeden, varlığının bile farkına varmadan hayatını sona erdirir. Fakat kimi insanlar bir şekilde antik noktayla bağ kurar ve onun esiri olur. Bu teori cevaplardan çok sorular türetse de yabana atılmayacak gerçekler ifade eder. Nörologlar ise beynin yapısını irdeleyerek, sıradan insan beyniyle seri katil beyni arasındaki farkları tespit etmişlerdir. Beynin ön loblarındaki yoğun aktivite, seri katil beyninin çeşitli uyaranlar söz konusu olduğunda sıradan insanlara göre farklı reaksiyonlar içine girmesi nörolojik bakımdan keskin bir ayrılık bulunduğunu ortaya koydu. Ancak bu çalışmalar, yeterli derecede dokümante edilmediği gibi ortaya bir ispat koyabilecek ölçüde fazla denek üzerinde uygulanmadı. Yine de ortaya çıkan sonuçlar zihin karıştıran cinstendi. Genetik çağında yaşıyor olmamızın etkisiyle genetik bilimciler de seri katiller konusuna el attılar. Onlar daha ziyade antropologların teorilerine destek olacak verilerle çıktılar karşımıza. Antropologların “karanlık nokta” diye isimlendirdikleri mekanizmaya genetikçiler “baskılanmış bir gen dizisi” adı verdiler. Fili tanımlayan körler klişesini savurmanın tam zamanıdır.

Tüm bu tanımlama çabalarının ardından bir seri katili seri katil olmaya iten etkenlerin bir dökümünü yapabiliriz.

(1) Genetik hikâye*** – Antropolojik Miras: Uzun insanlık tarihinin ilk dönemlerinde insanlar avcıydılar. Üstün tuzak kurma ve alet kullanma becerisi insan’ı tüm diğer canlılar arasında en tehlikeli predatör kılıyordu. Yenebilecek her türlü avı ele geçirecek bir yöntem üretiyordu insanlar. Her değişik türden av için, hatta aynı türden avlar için onlarca farklı metot geliştirebiliyordu****. İnsan; açlığını gidermek için, kendini korumak için, giyinmek için, alıştırma için ve en garibi de zevk için öldürüyordu. Diğer canlıların aksine kendi türüne karşı da çok acımasızdı. Herhangi bir görünür amaç olmaksızın kendi türünü öldürebilen iki soydan biriydi insan. Diğeri ise yunuslar… Yunuslarla insanların tek kesişme noktası bu da değil. Her iki tür de üreme amacı olmaksızın, sadece zevk için sevişiyorlardı. Hatta erkek yunuslar yavrusu olan dişiler yeniden çiftleşmeye hazır olsunlar diye yavrularını öldürmekten de geri durmuyorlar/dı*****. İnsanlık iletişim metotlarını karmaşıklaştırdı, lisanı ortaya çıkardı. Lisan soyutlaştı. Düşünce de lisanla beraber soyutlaşma eğilimi gösterdi. Felsefe ortaya çıktı. Toplumsal yaşam gelişti. Hukuk, ahlak vb kavramlar birlikte yaşayabilmek için elzem hale geldi. İnsan elindeki kanı temizlemek için gönülsüz bir uğraş verip, durdu. Hukuk; öldürmenin hangi durumlarda “hak” olduğunu tanımladı. İnsan öldürme eylemini belli kalıplara soktu. Avcılardan gelen kimi soyların tırnakları arasında kurumuş kan kaldı. Bunların büyük bölümü tırnaklarının arasında karartılara anlam veremedi. Ancak bazı bireyler, farklı etkenlerin de iteklemesiyle, tırnak aralarındaki kanın kokusunu en derinlerinde duydular. Dünyadan Güneş’e gidip gelecek uzunluktaki DNA dizileri arasındaki genetik şifrenin çözümüne ulaştılar, antropolojik miraslarına sahip çıktılar******.

(2) Beynimiz Bizi İçten Kuşatan Hapishane: İster inanın, ister inanmayın beyaz yaşmağının altından ak pak perçemleri süzülen, pembe yanaklı, tonton ninelerinizin dahi içinde karanlık bir yan var. Onlar da zaman zaman yasaklara karşı gelmek istiyorlar. Kimimize çok sıradan gelecek sebeplerle birilerine zarar vermeyi düşlüyorlar. Bir şekilde bu yazıyı bulup okumak da, vakit ayırıp yazmak da vahşetin çağrısına uymaktan başka bir şey değil.

(3) Çocukluk Yaşantıları: Kişiliğin oluşmaya başladığı devrede gerçekleşen istismarlar pek çok seri katil hikâyesinde yer bulur. Hatta seri katilleri konu alan kitapları okur, filmleri izlerken “Acaba nasıl bir çocukluk geçirdi de bu hale geldi?” sorusunu sormadan edemeyiz. Gariptir literatüre “seri katil” tanımının geçmesine sebep olan Ted Bundy’nin sıradan bir çocukluk geçirdiği tahmin ediliyor. Aslında kişisel tarihinin bu bölümüyle ilgili bilgiler kıt ve çelişkili. Ancak ne olursa olsun çocukken suiistimale uğramış, yatkın bireylerin seri cinayetler işleme ihtimalleri daha yüksek.

(4) Cinsellik: Her türden cinsel sapkınlık ya da rahatsızlık kişinin potansiyel seri katil olmasına etki eder. Aşırı düşkünlük, pedofili, iktidarsızlık vs. Hatta seri katil tanımlamasının yapılabilmesi için cinayetlerin içerisinde cinselliğe yönelik bazı güdülerin olması gerekliliğini savunanlar da mevcut.

Listeye yeni maddeler ekleyip bu uzun yazıyı daha da uzatmak niyetinde değilim. Şimdilik son olarak yukarıdaki maddelerin herhangi birinin kişiyi seri katil yapmayacağını, hatta tamamının bulunmasının dahi bir insanı bu yola sürüklemek zorunda olmadığını belirteyim. Sonrası sonra…


* Aslında seri katil tanımlaması ilk kez Ted Bundy için kullanılmıştır.
** Kategorizasyon başka bir yazının konusu olacaktır.
*** MOA geni üzerine küçük araştırmalar yapmak okurun ilgisini çekecektir.
**** MO (Modus Operandi) yani öldürme yöntemi seri katilleri tanımlamak ve yakalamak için incelikle tepit edilen ve önem verilen bir husustur. Bu da gelecekteki yazıların konusu.
***** Ah Freud, cinsellik hançerini zihinlerimizin derinine kadar öyle bir sapladı ki bu benzerliklerden işkillenmemek elde değil. Fakat Adler ve takipçileri de Freud’un güvenilirliğine sıkı bir yumruk attılar. Böylece bazı edimleri şüphe etmeden cinselliğe bağlayabilmemizin önü kapandı. Ancak bu kadarı da tesadüf olamaz! Denizin sosyal memelileri avlanma metotlarını çeşitlendirmek konusunda da o kadar yetenekliler ki…
****** Bu tanımlama altında, seri katillere yönelik bir olumlama ya da tebrik etme amacı güdülmemiştir. Yazar seri katillerin seçilmiş kişiler olduklarına dair bir inanış taşımamaktadır. Yazarın inancı insanların içerisinde her türlü kötülüğe karşı eğilim olduğuna, bu eğilimi irade marifetiyle yenebilen insanların seçilmiş olduğuna dairdir.